Bir süredir aklımı geleceğin dünyası kurcalıyor, şekillenmekte olan geleceğin dünyasıyla ilgili düşünüyorum.
Aslında tek gerçek yaşadığımız an, biliyorum ve bunun fazlasıyla farkındayım. Fakat geleceğin dünyasını düşünmeden duramıyorum.
Biz el birliğiyle dünyanın kaynaklarını tükettikçe, kendimizi oyalayacak kötü oyuncaklar yaratmaya devam ettikçe, parlak bir gelecek dünyasından hangimiz söz edebilir?
Evet öncelikle sınırlı kaynaklarımızı hunharca tüketiyoruz, hep daha büyüğünü ve daha yenisini isteyerek işe başlıyoruz, büyük seçimler, yeni versiyonlar, daha geniş ekranlar ve niceleri, bir kaç lira fark ile büyük seçime geçmeyi, daha büyük bir gazlı içecek ile daha büyük boy kızarmış patates tüketmeyi kim istemez ki?
Sonuç mu? Mide sancılarından muzdarip gece uykuları, obezite ve genlerimizin gücüne bağlı olarak kanser.
Yeter ki o fırsat bize verilsin, yeter ki gelirimizde belirli seviye artışı yakalayalım, bizim için olanı istemekten asla ve asla geri durmuyoruz, çünkü çok çalışıyoruz, çünkü eğitimliyiz, çünkü yaşama bir kere geldik, o zaman hep daha fazlasını ve daha büyüğünü istemeye hakkımız var demektir.
Sömürün sömürebildiğiniz kadar desturu biz farkında bile olmadan bilinçaltımıza işlenmiştir bile.
Peki ya aramızdan birisi çatlak bir ses çıkarırsa ve yaratmakta olduğumuz kaos toplumu hakkında bir kaç kelam etmek isterse, o zaman kendi güvenlik şeridimizin dışına atıveriyoruz, düzeni bozan olarak yaftalamayı da ihmal etmiyoruz.
Dünyanın kaynaklarını tüketmekle kalmıyor, aynı zamanda kendimizi oyalamak için yeni oyuncaklar geliştirmekten, bu oyuncaklarımıza sürekli olarak yeni versiyonlar eklemekten de geri durmuyoruz. Aslında sadece markanın sonuna eklenen bir harf veya bir sayı, çoğu bildik fonksiyonlardan daha fazlasını sunmayacak pazarlama harikaları. Onlar birer statü sembolü, onlar zengin ile fakirin ortak paydaları, onlar kendimizi 21. yüzyılın oyuncusu hissetmemizi sağlayan pahalı oyuncaklarımız.
İşin daha da enteresanı kendimizi bilgi çağının çocukları ve geleceğin dünyasının yaratıcıları olarak görmemiz. Kötü habere gelince, suni bir bilgi ağının içerisinde kaybolmakta olduğumuz.
Oysa küçücük bir ekranda yukarıda aşağıya doğru akan yazılar ve görseller bilgi değil, sadece beynin tüketeceği ucuz ve bol yağlı çerezlerdir. Gerçek bilginin edinilmesi, çoğaltılması ve nesiller boyunca aktarılması gerekiyor, bunun ise bir bedeli var, zaman istiyor, sabır istiyor, fedakarlık istiyor, üzgünüm ama tüm bunların hiç birisi 21. yüzyılın yetişkin oyuncakları tarafından sunulan vaatlerle uyuşmuyor, 21. yüzyılın akıllı araçları bize hız, pratiklik ve eğlence vadediyor.
Yazının bu satırlarına kadar moral bozucu ve pesimist bir atmosfer oluşturduğumun farkındayım, tabi ki yüksek teknoloji, gelişen insan beyninin yaptığı sağlık alanındaki buluşlar, barınma konusunda geldiğimiz nokta, insan eliyle yaratılan ihtişamlı yapılar ve eserler 21. yüzyılda tüm zamanların en görkemli seviyesine ulaştılar. Fakat tüm bunlar gerçekleştirilirken, iyiliğin her zaman kendi kötülüğünü yarattığını, ve tek düşünen hayvan türü olan insanın da, içerisinde iyilik kadar kötülüğün de saklı durduğunu unutmamak gerekiyor. Ortaya konan her iyi değerin karşılığında neyi feda ettiğimizi iyi düşünmemiz gerekiyor, maalesef şu anda yapılan icatların çoğunda böyle bir kaygının güdülmediğini görüyoruz.
Hayatımızın yapı taşlarından biri haline gelen, yeni nesil iletişim araçlarının atası, üç elektrotlu radyonun mucidi Lee de Forest'da şişik egosuna rağmen kendi icadının gelecek nesillerde yaratacağı etkiyle ilgili pesimist öngörülerde bulunuyor. De Forest "bir öğretmenin 22. yüzyılın öğrencilerinin isteksiz beyinlerine bilgi aşılayabileceğini" dile getiriyor ve ekliyor, "Burada ne kadar korkunç siyasal sonuçlar yatıyor! Bu akıbetin bizi değil, gelecek kuşakları bekliyor olmasına şükretmeliyiz."
Şimdi biraz olsun durun ve düşünün, 21. yüzyılın henüz ilk çeyreğini bile tamamlamadık, çevrenizdeki ebeveynlere bakın, muhtemelen aşağıdaki görselde yer alan sahnelerle sıkça karşılaşmışsınızdır, ebeveynler kendi boş zamanlarını arttırmak ve hiperaktivite düzeyi yüksek olan çocuklarını oyalayabilmek adına, 21. yüzyılın yukarıda bahsi geçen oyuncaklarına başvururlar. Biz dijital dünyanın profesyonelleriyse sürekli olarak yeni yöntemler ve farklı uygulamalar ile öncelikle sizin daha sonra da çocuklarınızın zamanlarına talip oluruz.
Bu durum şu anda bir kısır döngüye dönüşmüş durumda, daha önce hiç bir nesil bu derece donanımlı ve interaktif teknolojik cihazlarla büyümedi, internetin tabana yayılması sadece 20 yıllık bir maziye sahip, ve hiç bir neslin beyinleri bu derece manipülasyona açık değildi.
Anlattıklarım size saçma gelmiş olabilir, fakat insan beyninin özellikle çocukluk çağında ve yetişkinliğe geçilen ilk yıllardan itibaren tüm yaşantımız süresince kullanılan alet edavat ve dış şartların etkisiyle şekillendirilebilir olduğunu biliyor muydunuz? Bu gerçeği de göz önüne aldığımızda De Forest'ın bilim kurgu tahminlerinin tam olarak onun kafasındaki gibi olmasa da 21. yüzyılın ikinci yarısında ve son çeyreğinde gerçekleşme ihtimali bulunuyor. De Forest'ın görüşünden farklı olarak benim korkum konunun sadece siyasal boyutu değil, asıl büyük sorunun ekonomide, eğitimde ve ekolojik dengelerde yaşanabileceğini düşünüyorum. Çünkü ihtiyaçlar hiyerarşimizde siyaset yer almıyor.
De Forest'ın ilk saptamasına gelince "bir öğretmenin 22. yüzyılın öğrencilerinin isteksiz beyinlerine bilgi aşılayabileceği" görüşünde özellikle isteksiz beyinler tanımının altını çizmek isterim. Zaten bilgiyi almaya çok da istekli olmayan beyinlerimizin, ilerleyen dönemlerde daha da isteksiz hale gelmeyeceğinin garantisi yok, sunulan pratiklik ekosistemi bunu şimdiden sağlamaya başladı, yeni nesiller, hazır ve pratik bilgiler dünyasında yetişiyor, onlara empoze edilen bir kaç tıklamayla çok fazla iş başarabilecek oldukları, zamanın bu sayede kendilerine kalacağı.
Peki ya bir sonraki nesil bir kaç tıklamayı da yapmak istemezse? Onun yerine hazırlanmış bilginin direkt olarak beyne girmesini talep ederse.
Eğer ebeveynler kendi çocuklarının bu yolla daha donanımlı olacaklarına, daha üst düzey işlerde çalışacaklarına, gelir düzeylerinin yükseleceğine inanırlarsa, inanın bana bu tarz bir arz oluştuğunda gereken talebi fazla sorgulamadan yaratacaklardır, bu durumda De Forest'ın bilim kurgusunun gerçeğe dönüşmeyeceğinin garantisini kimse veremez.
Bu blogu bir kaç sene önce oluşturdum, özellikle e-ticaret, dijital projeler ve sosyal medya alanında bir çok projenin içerisinde yer aldığımdan, oluşan bilgi birikimimi notlar haline getirmek arşivlemek ve paylaşmak istedim, fakat zaman zaman kendimi tutamayarak farklı alanlarda da bilmişlik tasladığımın farkındayım, maalesef ben çenesini tutamayan o çatlak sesli huysuzlardan biriyim.
Tabi ki blog kapsamında, sosyal medya projelerinde, mobil uygulamalarda, internet temelli her türlü çalışmada başarı ve başarısızlık kriterlerini irdelemeye, ana alanımda danışmanlık vermeye devam edeceğim, çünkü yaşam devam ediyor, ve çağın gerekleri bunlar.
Bununla birlikte ara sıra huysuzlanan ve farklı konularda yazmak isteyen ruh halimden pişman mıyım diye sorarsanız eğer, cevabım hayır. Arada bir dilim sürçtü ise affola.
28 Ekim 2015 Çarşamba
24 Ekim 2015 Cumartesi
Sosyal Medyada Başarı Formülleri: Basitlik - Basitlik - Basitlik
Geçtiğimiz haftalarda bu blogda sosyal medyada başarı formülleri üzerine 2 farklı yazı yer aldı, bu yazılardan ilkinde lokasyon bazlı uygulamaları, ikincisindeyse davet mekanizmalarını ele aldık.
Bu güne kadar yaptığımız uygulamalarda ne kadar çok fonksiyonla işe başladığımızı ve başarılı olan uygulamalarımızda ne kadar az fonksiyonun yer aldığını gördüğümde şaşırıyorum. Ve her seferinde yeni bir çalışma yaptığımızda "Basitliğin" ne derece önemli olduğunu bilmeme rağmen, bir çok farklı fonksiyonu eklemekten ve işin ilerleyen safhalarında sadeleştirmeye çalışmaktan da kendimi alamıyorum.
Şimdi ise değineceğimiz konu piramidin tepe noktasında yer alan ve sosyal medya uygulamalarında başarının kilit noktası olan "Basitlik".
Konu basitlik olunca söylenmesinin çok kolay, fakat uygulamaya aktarılmasının çok zor olduğunu yazının hemen başında kabul etmemiz gerekiyor.
Bu güne kadar yaptığımız uygulamalarda ne kadar çok fonksiyonla işe başladığımızı ve başarılı olan uygulamalarımızda ne kadar az fonksiyonun yer aldığını gördüğümde şaşırıyorum. Ve her seferinde yeni bir çalışma yaptığımızda "Basitliğin" ne derece önemli olduğunu bilmeme rağmen, bir çok farklı fonksiyonu eklemekten ve işin ilerleyen safhalarında sadeleştirmeye çalışmaktan da kendimi alamıyorum.
Bu durum üzerinde kafa yorarken, daha önceden bir yerlerde okuduğum (üzgünüm atıfta bulunamıyorum çünkü nerede okuduğumu hatırlayamıyorum) BİLGİNİN LANETİ tanımı aklıma geldi, evet BİLGİNİN LANETİ, özellikle kırmızıyla yazıyorum, altını çiziyorum ve bold yapıyorum.
Biz sosyal medya girişimcileri, uygulama geliştiriciler, web 2.0 proje üreticileri, hepimiz bir şekilde bilgini lanetinden muzdaribiz, ulaşmamız gereken nihai hedefin basitlik olduğunu biliyoruz, fakat kendi bilgi yoğunluğumuz içerisinde projemizde ilerlerken yaptığımız işe kendimizi o kadar kaptırıyoruz ki, bize basit gelen ve el yordamıyla çok hızlı bir şekilde kullandığımız kendi uygulamalarımızı, son kullanıcıların gözünden görmeyi unutuyoruz.
Aylarca ve belki yıllarca emek verilen uygulamalarımız kullanıcıların eline ulaştığında, biz nasıl rahat bir şekilde kullanabiliyorsak, aynı rahatlıkla ve bizimle eşit kavrayış düzeyinde kullanıcılarımızın da hemen uygulamamıza adapte olmasını bekliyoruz.
Oysa kullanıcılar için biz Facebook News Feed'de yer alan ve sürekli aşağıya doğru akan Postlardan sadece birisiyiz. Onların sınırlı zamanlarından kendi hanemize bir kaç dakikayı yazdırmaya çabalıyoruz, kendi hanemize yazdırdığımız o bir kaç dakika içerisinde, potansiyel kullanıcılarımıza ne kadar basit bir uygulama sunabilirsek, tabana yayılma şansımız da o derece artıyor.
Uygulamamızın son kullanıcı tarafından kavranma süresi ne kadar uzarsa, kullanıcıları kaybetme ve tekrar kazanamama tehlikesiyle karşı karşıyayız demektir.
Uygulamamızın son kullanıcı tarafından kavranma süresi ne kadar uzarsa, kullanıcıları kaybetme ve tekrar kazanamama tehlikesiyle karşı karşıyayız demektir.
14 Ekim 2015 Çarşamba
Sosyal Medyada Başarı Formülleri: Davet-Davet-Davet
Blogda bir önceki yazıda lokasyon belirtme seçeneklerinin bir uygulamanın sosyal medya entegrasyonunda ve başarısında ne kadar önemli etkiye sahip olduğunu incelemiştik.
Bu yazı kapsamında inceleyeceğimiz konu ise; davet sistemine sahip ve kapalı devre çalışan uygulamaların başarıya olan etkileri.
İlk olarak davet sisteminin ve kapalı devre uygulamaların çalışma mekanizmaları üzerinde durmamızda fayda var. Bir uygulama dağıtıma verildiğinde, kapalı devre çalışmasını, sadece içerideki eski kullanıcıların davetiye göndermesiyle yeni üyelerin kabul edilmesi olarak tanımlayabiliriz.
Bir çok sosyal medya aplikasyonu başlangıç seviyesinde kapalı devre çalışmanın nimetlerinden faydalanmışlardır. Bu nimetlerden en önemli ikisine gelince.
* Gizem Oluşturma, kapalı olana karşı duyulan merak algısından faydalanmak.
Aynen gerçek hayatta olduğu gibi, önünde sıraların oluştuğu ve içeriye girmek için can attığınız mekanları düşünün, aslında bu mekanlarda içerisi boş olsa bile kapıda bir kuyruk yaratıldığını ve içeriye insanların yavaş yavaş alındığını, kuyruğun bu sayede sürekli hale getirildiğini unutmayın. Uygulamanızda yaratmanız gereken de işte aynen bu algıdır, içeriye yavaşça ve belirli bir sıra dahilinde kullanıcılarınızı alın ve gizem oluşturmayı düzenli hale getirin.
* Sınırlı kitle ile testleri daha başarılı bir şekilde yürütmek ve oluşabilecek hataların az kişi tarafında görülmesini sağlamak.
Uygulamanız özellikle beta sürümündeyken, private beta sizin kurtarıcınız ve yol göstericiniz olacaktır. Çünkü ilk sürümler ne kadar teste tabi tutulmuş olursa olsun, son kullanıcılarınız tarafından yapılacak ziyaretlerde sizin testler sırasında fark edemeyeceğiniz hatalarla ve farklı kullanıcı deneyimleriyle karşılaşacaksınız, bu nedenle de uygulamanızın en azından ilk sürümlerini davetiye sistemiyle yürütmek yararınıza olacaktır.
Bu sayede kısaca davetiye mantığının sosyal medyada başarıya giden yolda bize sağlayacağı faydalara değinmiş olduk. Sosyal Medyada Başarı Formülleri serisinde bir sonraki yazımızın başlığna gelince: "Basitlik-Basitlik-Basitlik"
Bu yazı kapsamında inceleyeceğimiz konu ise; davet sistemine sahip ve kapalı devre çalışan uygulamaların başarıya olan etkileri.
İlk olarak davet sisteminin ve kapalı devre uygulamaların çalışma mekanizmaları üzerinde durmamızda fayda var. Bir uygulama dağıtıma verildiğinde, kapalı devre çalışmasını, sadece içerideki eski kullanıcıların davetiye göndermesiyle yeni üyelerin kabul edilmesi olarak tanımlayabiliriz.
Bir çok sosyal medya aplikasyonu başlangıç seviyesinde kapalı devre çalışmanın nimetlerinden faydalanmışlardır. Bu nimetlerden en önemli ikisine gelince.
* Gizem Oluşturma, kapalı olana karşı duyulan merak algısından faydalanmak.
Aynen gerçek hayatta olduğu gibi, önünde sıraların oluştuğu ve içeriye girmek için can attığınız mekanları düşünün, aslında bu mekanlarda içerisi boş olsa bile kapıda bir kuyruk yaratıldığını ve içeriye insanların yavaş yavaş alındığını, kuyruğun bu sayede sürekli hale getirildiğini unutmayın. Uygulamanızda yaratmanız gereken de işte aynen bu algıdır, içeriye yavaşça ve belirli bir sıra dahilinde kullanıcılarınızı alın ve gizem oluşturmayı düzenli hale getirin.
* Sınırlı kitle ile testleri daha başarılı bir şekilde yürütmek ve oluşabilecek hataların az kişi tarafında görülmesini sağlamak.
Uygulamanız özellikle beta sürümündeyken, private beta sizin kurtarıcınız ve yol göstericiniz olacaktır. Çünkü ilk sürümler ne kadar teste tabi tutulmuş olursa olsun, son kullanıcılarınız tarafından yapılacak ziyaretlerde sizin testler sırasında fark edemeyeceğiniz hatalarla ve farklı kullanıcı deneyimleriyle karşılaşacaksınız, bu nedenle de uygulamanızın en azından ilk sürümlerini davetiye sistemiyle yürütmek yararınıza olacaktır.
Bu sayede kısaca davetiye mantığının sosyal medyada başarıya giden yolda bize sağlayacağı faydalara değinmiş olduk. Sosyal Medyada Başarı Formülleri serisinde bir sonraki yazımızın başlığna gelince: "Basitlik-Basitlik-Basitlik"
11 Ekim 2015 Pazar
Sosyal Medyada Başarı Formülleri: Lokasyon-Lokasyon-Lokasyon
Önceki dönemlerde sosyal medya hakkında bu blog kapsamında yer alan yazılara ek olarak, sırada sosyal medyada başarıya ulaşma formülleri üzerindeki incelemeler var.
İlk olarak üzerinde duracağımız konu, "Bir sosyal medya uygulamasının başarısında Lokasyon Bazlı Uygulama entegrasyonunun önemi." olacak.
İlk olarak üzerinde duracağımız konu, "Bir sosyal medya uygulamasının başarısında Lokasyon Bazlı Uygulama entegrasyonunun önemi." olacak.
Yazının hemen başında, lokasyon bazlı uygulamayla ne kastettiğimize kısaca değinelim. En basit tanımıyla; mobil cihazlar aracılığıyla bulunduğunuz konumu kendi sosyal ağınız ile paylaştığınız, konum desteği sağlayan her tür uygulamayı lokasyon bazlı uygulama olarak adlandırabiliriz.
Bir uygulamanın lokasyon gösterme desteğine sahip olmasıyla sosyal medyada başarılı olabilmesi arasında ciddi bir ilişki bulunmaktadır.
Lokasyon belirtme ihtiyacı hem sosyolojik hem de psikolojik temellere dayanmaktadır. Bu blog kapsamında daha önce yayınlanan Gezi Savaşları başlıklı yazı hafif ironi içermesine rağmen lokasyon bazlı uygulamaların neden başarılı olduğuna dair bazı tespitler de içeriyordu meraklı okuyucunun ayrıca ilgisini çekeceğini düşünüyorum.
Tüketim toplumunun bireylerine her dönemde yeni ve özgün araçlarla farklı tüketim alışkanlıkları benimsetilir ve tüm iş modellerinin de bu araçların nimetlerinden faydalanacak şekilde kurgulanması gerekir, bu kurguyu gerçekleştiremeyen iş modellerinin başarı şansı gerçekleştirebilenlere göre oldukça düşüktür.
2000'ler ve 2010'lu yıllarda benimsetilen yeni tüketim alışkanlığı, Deneyim Pazarlamasıdır, Deneyim Pazarlamasının temelinde, yeni orta sınıfın gezdiği gördüğü ve deneyimlediği her tür mekanı paylaşma isteği ve bu paylaşma isteğinin arkasından gelen, pazarlamanın taklit etkisi sayesinde daha geniş kitlelerin aynı mekanlara ve deneyimlere doğru çekilmesi yatar.
Lokasyon belirtme ihtiyacı hem sosyolojik hem de psikolojik temellere dayanmaktadır. Bu blog kapsamında daha önce yayınlanan Gezi Savaşları başlıklı yazı hafif ironi içermesine rağmen lokasyon bazlı uygulamaların neden başarılı olduğuna dair bazı tespitler de içeriyordu meraklı okuyucunun ayrıca ilgisini çekeceğini düşünüyorum.
Tüketim toplumunun bireylerine her dönemde yeni ve özgün araçlarla farklı tüketim alışkanlıkları benimsetilir ve tüm iş modellerinin de bu araçların nimetlerinden faydalanacak şekilde kurgulanması gerekir, bu kurguyu gerçekleştiremeyen iş modellerinin başarı şansı gerçekleştirebilenlere göre oldukça düşüktür.
2000'ler ve 2010'lu yıllarda benimsetilen yeni tüketim alışkanlığı, Deneyim Pazarlamasıdır, Deneyim Pazarlamasının temelinde, yeni orta sınıfın gezdiği gördüğü ve deneyimlediği her tür mekanı paylaşma isteği ve bu paylaşma isteğinin arkasından gelen, pazarlamanın taklit etkisi sayesinde daha geniş kitlelerin aynı mekanlara ve deneyimlere doğru çekilmesi yatar.
Geliştirmekte olduğunuz uygulama her ne olursa olsun, ya kendiniz bir şekilde içerisine lokasyon belirtme seçenekleri ekleyin(yazılım gücünüz ve altyapınız eğer bu tarz bir yapı kurmanız için olanak tanıyorsa), veya lokasyon bazlı ve SDK (software development kit) sunan bir uygulamayla kendi uygulamanızı entegre etmenin bir yolunu bulun.
Başarı şansınızı ciddi oranda arttıracak olan bu eforun size bir çok faydası olacaktır. Bu faydalardan en önemli ikisini gelince;
Öncelikle uygulamanızın başlangıçta sadece kendi lokal ağınız tarafından kullanılacağını göz önüne alırsanız, lokasyon belirtme özelliğini sunacağınız ilk dönem kullanıcılarınızın, uygulamanızı paylaşma iştahı çok daha yüksek olacaktır.
İkinci olarak, lokasyon belirtme uygulamalarıyla entegre bir yapı kurmanız, gelir modeli oluşturma aşamasında da size bir çok fayda sağlayacaktır, yazının giriş bölümünde de açıkladığım gibi, deneyim pazarlaması, lokasyon belirtme desteğine sahip uygulamalardan beslenmektedir, ve bu tarz uygulamaları pazarlama faaliyetlerinin temeline yerleştirmektedir.
İkinci olarak, lokasyon belirtme uygulamalarıyla entegre bir yapı kurmanız, gelir modeli oluşturma aşamasında da size bir çok fayda sağlayacaktır, yazının giriş bölümünde de açıkladığım gibi, deneyim pazarlaması, lokasyon belirtme desteğine sahip uygulamalardan beslenmektedir, ve bu tarz uygulamaları pazarlama faaliyetlerinin temeline yerleştirmektedir.
Sosyal Medyada Başarı formüllerinde bir sonraki yazıya gelince işte bir sonraki başlığımız: "Davet-Davet-Davet" olacak.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)