Uzunca bir süre önce bu sayfalarda, Facebook Halka Arz ve sonrasında yaşanan süreçlerin kısa bir incelemesinı yayınlamıştım. Geçen zamanda ProjePark içerisinde yoğunlaşan işlerim ve yeni ürün lansmanı çalışmalarımız nedeniyle, yazının devamını getiremedim. Yıl sonu itibariyle, yeni bir yoğunluk dalgasına girecek olmamıza rağmen içeriği güncel tutmak adına bloguma geri dönmeye karar verdim.
Facebook halka arz ve sonrasında gelişen süreçlerde yaşananlar, özellikle web/mobil proje fikirleri olan ve fikirlerini hayata geçirmek üzere atılım yapmak isteyen girişimcilerin kendi yol haritalarını oluşturmalarında etkili olacak önemli ipuçları içeriyor.
İlk olarak Facebook'un kurulum sürecindeki amatör ruh, ve kenetlenme, web/mobil ortamda başarılı olmuş tüm projelerde aynen geçerli görünüyor, yani ekip kurgusu, dayanışma, ve belli miktarda geçim kaynaklarına sahip olmak oldukça önemli bir kriter.
Amatör ruh ile şekillenen ve internetin doğasına uygun yenilikçi fikirler, son kullanıcı tarafından kısa sürede kabul görüyor, ve son kullanıcının benimsediği fikirler kısa sürede sosyal medyada yayılarak fenomen haline dönüşebiliyor.
Teknolojiye hakimseniz, eğlenceli bir ekipseniz, çalışma ortamınız sağlıklıysa (asla home officelere güvenmeyin, mutlaka calısma ortamı gerekiyor) ve fikriniz yenilikçiyse bu durumda sürecin ilk fazını atlatmanız ve yatırım kaynaklarına ulaşmanız sizin için sürpriz olmayacaktır. Tabi bu aşamada ekibiniz içerisinde en az 1 kişinin fizibilite kavramına hakim olması, doğru projeksiyonlar yapabilecek seviyede finansal bilgiye sahip olması şart.
Buraya kadar herşey yolunda diyorsanız, yukarıda yazılanların hepsine ve çok daha fazlasına sahip olduğunuza eminseniz bile, biraz durun, soluklanın ve yazının kalan bölümünü de takip edin, asıl ipuçları yazının devamında.
Facebook çok uç bir örnek olsa dahi, özellikle web 2.0 temelli platformlarda başlangıç aşamasında en önemli başarı kriteri, üye sayılarında ve üyelerin yarattıkları içerikteki büyüme ivmesi olarak göze çarpmakta, yaratılan büyüme ivmesi, projeye yatırımcıların çekilmesini kolaylaştırıyor, klasik ticari oluşumlardan farklı olarak, web temelli projelerde yatırımcılar, yatırımı yapacakları dönemde ve takip eden dönemlerdeki soyut değerleri baz alarak, ileride oluşması muhtemel somut değerler için yatırım gerçekleştiriyorlar. Bu durumdaysa klasik ticari yatırımlardan oldukça farklı bir model karşımıza çıkıyor.
Tahmin edebileceğiniz gibi burada bahsi geçen somut değer kavramı çok net, yüksek cirolar, şirket karlılığı ve ticari başarı. Web temelli projelerin tamamında yaşanan en büyük handikap ise, gelir modeli yaklaşımına işin başında yeterince odaklanmamak, nasıl olsa içerisi dolduktan sonra gelir modelini buluruz, mantığında hareket etmek. İşin büyüme trendine sokulmasıyla birlikte, yatırımcıların ilgisini çekmek çok kolay, çünkü girişimcinin eli artık güçlüdür, ileriye yönelik karlılık senaryolarını kurmak kolaydır.
Tüm bu handikapları yaşamamak içinse formül çok basit, işin doğasından, yani amatör ruh ile başlamaktan geri kalmayın, yaptığınız proje buram buram ticaret kokmasın, fakat mutlaka gelir modelinizi de düşünmek için başlangıç aşamasında mesai harcayın, projenin damarlarında gizlenmiş birkaç farklı ve size özgü gelir modeline sahip olmalısınız.
12 Aralık 2012 Çarşamba
24 Temmuz 2012 Salı
Facebook Halka Arz ve Komplo Teorileri - 1
Bir internet fikri olan, veya internet üzerinden çalıştıracağı bir proje ile hayatının kalanında mutlu, huzurlu ve milyoner olmayı hedefleyenlerin, en büyük dayanak noktası, klasikleşen rol modelleri Facebook fenomeni ve kurucusu Mark Zuckhenberg'ten başkası değildir.
Internet projelerinin ve sosyal medyanın uzun yıllardır içinde yer alan biri olarak, Mayıs 2012'de gerçekleşen Facebook halka arzını ve sonrasında yaşanan süreçleri takip etme fırsatım oldu, kısa süreli bu takibin ardından bir kısım komple teorileri üretmeyi başardım, zaten halka arz sonrasında ve ilerleyen dönemlerde özellikle sosyal medyada konu hakkında bir çok yazı ve görüş yayınlandı, benim burada olaya yaklaşımım Facebook halka arzına bakışa ek olarak, teknoloji alanında yatırım yapmak üzere yola çıkacakların 3-4 yıllık projeksiyonlarını kurgularken dikkat etmesi gerekenlerin de gözden geçirilmesi için başlangıç niteliğindedir.
İlk olarak olaya Facebook özelinde yaklaşmakta fayda var;
Internet projelerinin ve sosyal medyanın uzun yıllardır içinde yer alan biri olarak, Mayıs 2012'de gerçekleşen Facebook halka arzını ve sonrasında yaşanan süreçleri takip etme fırsatım oldu, kısa süreli bu takibin ardından bir kısım komple teorileri üretmeyi başardım, zaten halka arz sonrasında ve ilerleyen dönemlerde özellikle sosyal medyada konu hakkında bir çok yazı ve görüş yayınlandı, benim burada olaya yaklaşımım Facebook halka arzına bakışa ek olarak, teknoloji alanında yatırım yapmak üzere yola çıkacakların 3-4 yıllık projeksiyonlarını kurgularken dikkat etmesi gerekenlerin de gözden geçirilmesi için başlangıç niteliğindedir.
İlk olarak olaya Facebook özelinde yaklaşmakta fayda var;
Yukarıdaki tablodan da görülebileceği gibi, Facebook halka arzı gerçekleşmeden önceki 5 yıl içerisinde, hem gelir düzeyinde hem de net karda artış göstermiş, tabi bu artış sırasında eleman sayısı da aynı oranda artmış, 2007 yılının tekrar fonlama aldığı yıllardan olması yüksek ihtimal, bu seneyle ilgili net bilgim yok, fakat genel bakış olarak iyimser tablo çizilmesini gerektiren tüm verilerde bir artış var.
Şimdi olayın ticari boyutuna gelelim, Facebook asıl gelirlerini reklamlardan kazanmakta, hedef odaklı reklam modeli yaklaşımını, google'dan sonra en agresif şekilde uygulayan tabiki Facebook. Google hedef bazlı (tıklama başı ödeme yapılan) reklam modelini uygularken bile ciddi anlamda aylık reklam bütçesine sahip olmayan minik firmaların (burada aylık 5 bin doların altından bahsediyorum) herhangi bir verim elde edemedikleri ortada, buradan yola çıkarsak, Facebook gibi daha eğlence odaklı bir sosyal medya platformunda bahsettiğimiz aylık rakamları harcasa bile, firmaların ve bireylerin hayallerindeki verimi almaları pek mümkün görünmüyor, bir kez reklamından verim alamayan reklamverenlerinse aynı mecrayı düzenli olarak kullanmayacağını tespit etmek için kahin olmaya gerek yok.
Yukarıda açıklanan, Facebook için ilk handikap, ortaya çıkış amacı ticari olmayan ve doğru araçları kullanarak, hızlı bir şekilde büyüme kaydeden bir sosyal medya projesinden bahsediyoruz, bu sosyal medya projesi büyüme trendine girdiğinde de, büyümenin sancılarını ortadan kaldırmak amacıyla, hisse satışları yaparak fon almaya ihtiyaç duyması normal bir süreç, ortaya ticari bir projelendirme olarak çıkmamışsanız ve bir yeni teknoloji firmasıysanız, insanların sizi sevmeleri, size yaklaşmaları ve platformunuzun içerisinde keyifle yer almaları çok normal. Peki ya sonrası? Hisselerinizi ilk satın almış olan yatırımcılar her kim olursa olsun, bir Angel Investor, bir Venture Capital firması veya bir Private Equity, amaçları büyüme eğiliminde olan bir teknoloji firmasından hisse satın almak, çıkış zamanını beklemek, ve doğru zamanı yakaladıklarında, hedefledikleri rakamlardan hisselerini satarak firmadan çıkmaktır.
Şimdi gelelim komplo teorisi kısmına, Facebook'un yatırımcıları da doğal olarak belli bir süre içerde kaldıktan sonra çıkış yapmak ve karlarını almak isteyeceklerdi, yukarıdaki net karlılık yapısına baktığınızda, ve karlılık boyutundaki artışın ivmesini incelediğinizde farkedebileceğiniz gibi, yatırımcıların hisseleri oranında karlılıktan pay almaları ve hedeflerine ulaşmaları daha uzun yıllar sürme eğiliminde, çünkü detaylı açıklamasını verdiğim gibi, gelir modeli tam olarak oturmamış daha doğrusu, gelir modeli çalışan sayısı ve ölçeğine göre yetersiz gelecek bir firmadan bahsediyoruz. Bu durumda yatırımcılar için en doğru karar özellikle NASDAQ'ın göz kamaştıran yapısı ve Facebook'un kullanıcı düzeyi göz önüne alındığında halka arz.
Eminim halka arz kararı verilirken, burada yarım sayfada yapılmış olan analizlerin 100lerce misli hem yöneticilerin hem de yatırımcıların önlerinde durmaktaydı, ve bir kez daha firmanın uzun vadeli gelir ve karlılık beklentileri kağıt üstünde doğru bir projeksiyonla sunularak, şirket değerlemesi gerçekleştirildi, tüm bunlardan sonra halka arz borsada 42$'dan açıldı. Doğal olarak hisseler ciddi anlamda ilgi gördü, ve hızlı al satlar sonrasında değer kaybı yaşandı, son 10 yılda yapılan halka arzlarda NASDAQ özelindeki en büyük değer kaybı aşağıdaki tablodan görülebileceği gibi Facebook'tan geldi.
Tabiki kısa dönemli dalgalanmalara bakmak doğru değil, sonuçta hisse senedi alımında, yatırım yapan bireysel ve kurumsallar, uzun vadeli hedeflerle hisse alımı yapmaktalar, kısa vadeli bir yatırım aracı değil karşımızdaki, konumuz teknoloji olduğundaysa hiç bir şekilde kısa vadeli düşünmemek gerekiyor. Henüz gelişim sürecinde olan bir platformdan bahsetmekteyiz, fakat buradaki sorun, yukarıdaki tabloda yer alan ve yüksek artış gösteren 2 firmaya bakar mısınız? "CASH IS THE KING" mottosu aklınızda canlanmıyor mu? Dünyanın en büyük 2 ödeme aracı, ve tablonun altına bir bakın orada gördüğünüz platform ise "CASH OUT" mottosunu temsil ediyor.
Halka arzlarda firma için kısa vadedeki amaçlar, yatırımcılardan projeden çıkmak isteyenler için fon sağlamak, ve firmanın uzun vadeli hedeflerine ulaşması için likidide ihtiyaçlarını karşılamak.
Facebook halka arzı da bu amaçlara hizmet etmek üzere gerçekleşmiş gibi görünüyor, ve amacına da ulaşmış, fakat Facebook acilen elde ettiği likiditeyi, doğru bir şekilde gelir modellerini arttırmakta, mobil pazarda kendisine gelir sağlayacak yollar bulmakta kullanmazsa, bu durumda yapılan halka arzın sonuçları, hisseleri alanlar için hem kısa vadede hem de uzun vadede beklenen sonuçları vermeyecektir. Artık tam anlamıyla ticarileşmeleri gerekirken karşılaşacakları en büyük zorluklara gelince, bir çok servisin ücretsiz olarak verildiği bir platformun kullanıcılarını küstürmeden doğru ihtiyaç analizlerini yaparak, kullanıcılarına fayda sağlayacak katma değerli ve sürekli nakit girişi getirecek servisler bulması oldukça zor görünüyor.
Bir sonraki yazı ise bu kez teknoloji alanında projeleri olanların, burada anlatılan vakadan yola çıkarak, kendi projeksiyonlarını yapmaları için bazı analizler içerecektir.
5 Haziran 2012 Salı
WEB 2.0 ve Sosyal Medyanın Getirdiği Yeni Finansal Model
WEB 2.0'dan sonraki dönem, ve sosyal medyanın oluşturduğu yeni ağ yapısı, yeni bir finansman modelinin de oluşmasına sağladı, bu finansal model daha önce bildiğimiz yapılardan farklı çalışıyor.
Klasik ticaret modelinde yatırım yapılacak bir projede, yatırımcıların yanıtını aradıkları üç önemli soru bulunmaktadır bunlardan ilki başabaş noktasının hesaplanması, ikincisi yapılan yatırımların geri dönüş hızı, üçüncüsüyse karlılık analizlerinin yapılmış ve arkasında durulabilecek gerçeklilikte olmasıdır.
Sosyal medya olarak tabir edilen, aslında gelişmiş networking sistemiyse, klasik ticaret modelinde tüketici olarak tabir edilen kesimin, hem üretici hem de tüketici olarak sistemin içerisinde yer almasını sağlamıştır, bu sayede web ekosistemi, geleneksel medyadan çok daha kolay bir şekilde kendi hedef kitle gruplarını oluşturabilmektedir.
Bu farklı yapı ise, yatırımcıların bir web projesini değerlendirirken, farklı kriterleri gözetmesine neden olmaktadır. Tüm webi dev bir örümcek tarafından örülmüş bir ağ olarak düşünün, bu dev örümceğin oluşturduğu devasa ağ içerisinde yer alan yüz binlerce hatta milyonlarca renkli minik örümcek tarafından oluşturulan farklı renklerde minik ağlar mevcuttur, yatırımcıların dikkat ettikleri unsursa, bu minik örümceklerin, ne kadar hızlı bir şekilde kendi ağlarını ördükleri, ve dev örümcek tarafından örülen ağın ne kadarını kendi renklerine boyayabildikleridir.
Bir diğer deyişle, yatırımcısını arayan bir sosyal medya projesinde gözetilen unsurların başında gelir modelinin kurulmuş ve çalışır halde olmasından ziyade, ağ içerisinde kaplayacağı potansiyel alanın genişliğine bakılmalıdır, kapladığı potansiyel alan ne kadar büyükse, ve büyüme eğilimi ne kadar fazlaysa, bu durumda gelir modeli alternatifleri de zaman içerisinde kendiliğinden oluşacak ve sürekli olarak gelişecektir.
Doğal olarak yatırımcılar hangi projeye giriş yapıyorlarsa yapsınlar gözetmeleri gereken ana kriter, yapılan yatırımın ne kadar sürede geri dönüş sağlayacağı, ve projenin hangi aşamada kendi yarattığı gelir düzeyiyle nakit akışı tablosunda artı vereceğinin gerçekçi bir projeksiyon ile tanımlanmış olmasıdır.
Fakat yukarıda açıklamış olduğum şekilde, sosyal medya uygulamalarında aslolan tüketiciyi işin bir parçası haline getirebilmektir, sürecin ilerleyen safhalarında gelir modeli testleri yapılmalı ve tüketiciyi sistemden uzaklaştırmayacak en doğru yaklaşımlar tespit edilerek proje gelir modeli de uygun formatta kurgulanmalıdır.

Sosyal medya olarak tabir edilen, aslında gelişmiş networking sistemiyse, klasik ticaret modelinde tüketici olarak tabir edilen kesimin, hem üretici hem de tüketici olarak sistemin içerisinde yer almasını sağlamıştır, bu sayede web ekosistemi, geleneksel medyadan çok daha kolay bir şekilde kendi hedef kitle gruplarını oluşturabilmektedir.
Bu farklı yapı ise, yatırımcıların bir web projesini değerlendirirken, farklı kriterleri gözetmesine neden olmaktadır. Tüm webi dev bir örümcek tarafından örülmüş bir ağ olarak düşünün, bu dev örümceğin oluşturduğu devasa ağ içerisinde yer alan yüz binlerce hatta milyonlarca renkli minik örümcek tarafından oluşturulan farklı renklerde minik ağlar mevcuttur, yatırımcıların dikkat ettikleri unsursa, bu minik örümceklerin, ne kadar hızlı bir şekilde kendi ağlarını ördükleri, ve dev örümcek tarafından örülen ağın ne kadarını kendi renklerine boyayabildikleridir.
Bir diğer deyişle, yatırımcısını arayan bir sosyal medya projesinde gözetilen unsurların başında gelir modelinin kurulmuş ve çalışır halde olmasından ziyade, ağ içerisinde kaplayacağı potansiyel alanın genişliğine bakılmalıdır, kapladığı potansiyel alan ne kadar büyükse, ve büyüme eğilimi ne kadar fazlaysa, bu durumda gelir modeli alternatifleri de zaman içerisinde kendiliğinden oluşacak ve sürekli olarak gelişecektir.
Doğal olarak yatırımcılar hangi projeye giriş yapıyorlarsa yapsınlar gözetmeleri gereken ana kriter, yapılan yatırımın ne kadar sürede geri dönüş sağlayacağı, ve projenin hangi aşamada kendi yarattığı gelir düzeyiyle nakit akışı tablosunda artı vereceğinin gerçekçi bir projeksiyon ile tanımlanmış olmasıdır.
Fakat yukarıda açıklamış olduğum şekilde, sosyal medya uygulamalarında aslolan tüketiciyi işin bir parçası haline getirebilmektir, sürecin ilerleyen safhalarında gelir modeli testleri yapılmalı ve tüketiciyi sistemden uzaklaştırmayacak en doğru yaklaşımlar tespit edilerek proje gelir modeli de uygun formatta kurgulanmalıdır.
25 Mayıs 2012 Cuma
E-ticaret 2012 İkinci Yarı Yıl Trendleri ve Yeni Başlayanlara Öneriler


Yüksek adetlerde tökezlemeden ve müşteri memnuniyetini koruyarak çalışabilmenin yolu doğru ekip kurgusunu baştan kurmaktan geçiyor, tabi ekibi ihtiyaçlara uygun şekilde sürekli geliştirme gerekliliği de göz ardı edilemez.Başa güreşenler dışındakilerin, doğru ekip kurgusuna sahip olma ihtimalleri de düşük, nedenine gelince, günlük 100 paket barajını aşmış bir siteniz olduğunu düşünün, 100 paket için müşteri destek ekibinizin minimum 2-3 kişiden oluşması lazım, bu kadar paket yapıyorsanız bile firmanız hem telefonla sıkça aranacak hem de e-posta ile destek almak isteyenler olacaktır, lojistik ekibinizde en az 2 kişinin olması gerekiyor, paketleme yapmak, kargo firmasıyla doğru iletişimi sağlamak, ürünlerin doğru zamanda deponuzdan çıkışını sağlamanız gerekiyor, deponuzu outsource etseniz bile, sizin kendi lojistik elemanlarınız mutlak suretle olmalı, iade ve iptal prosedürlerinden de bu elemanlar sorumlu olacaktır, sitenin ayakta tutulmasını sağlamak adına, içerik ve görsel geliştiricilere de ihtiyacınız var, 3-4 kişilik bir ekibin içerik geliştirmesi gerekiyor, çünkü güncel tutulmayan sitelere artık talep yok, kampanyalı satış yapan bir kurgudaysanız, 100 paketlere çıkmışsanız ve bunu arttırmak istiyorsanız, bu durumda saha elemanlarınızın da çok iyi seçilmiş ve aktif insanlar olması gerekiyor, minimum 3 saha elemanına ihtiyacınız var, finans ve muhasebeyi belli bir dönem bir arada yürütmeniz mümkün, işin başına 2 veya 3 kişi koyarak ilerletebilirsiniz, tüm bu açıklamalardan sonra, başlangıç seviyesinde ideal ekip kurgusunun 10-15 kişi arasında değişeceğini söylememiz gerekli.
Bu durumda başabaş noktanıza ulaşmak için 100 paket seviyesini hızlı bir şekilde 150-200 paketlere çekmeniz gerekecektir. Çünkü bu tarz bir ekip kurgusunda başabaş noktasını en az günlük 150-200 paket ve doğru tedarikçi anlaşmalarıyla sağlayabilirsiniz. Eleman giderlerinize ek olarak, paketleme, kargo, iletişim, reklam, ofis genel giderlerini de göz önüne alırsanız bu durumda hesabın doğru olduğunu göreceksiniz.
Kritik konuya gelirsek, modelde farklılık yaratmanız önemli bir gereklilik, zaten operasyonel süreç üç aşağı beş yukarı tüm e-ticaret siteleri için aynıdır, back office'in nasıl olması gerektiğini, konunun uzmanlarından danışmanlık alarak hızlıca çözebilirsiniz, tüketici nezdinde sınırlı reklam bütçenizle doğru algılanarak, iş yapmanızın yoluysa farklı bir iş modeline sahip olmanızdan geçiyor, ufak nüans farkları bile farklılık olarak algılanabilir,e-ticaret iş modellerini baştan yazmanızdan bahsetmiyorum, burada bahsi geçen farklılık tüketici nezdinde ek fayda olarak algılanacak, ve rakiplerinizden size doğru yönlenmelerini sağlayacak usta fırça darbelerine sahip olmaktır. Bu konularda da danışmanlık almakta fayda var, fakat malesef konumuz e-ticaret olduğunda, işin tozunu yutmamış, bu işin mutfağından gelmeyen, bahsi geçen konular hakkında kulaktan dolma ve yetersiz bilgiye sahip yüzlerce danışmanın piyasada dolaştığını, e-ticaret alanına giriş yapmak isteyen, fakat yeterli bilgiye sahip olmayan kişi ve kurumları, yanlış bilgilerle yönlendirdiklerini görmekteyiz. O nedenle e-ticaret konusunda danışmanlık alırken çok dikkatli olunması gerekmektedir.
Son olarak belirtmek isterimki, rakipleriniz hali hazırda fonlara sahipler ve oluşturdukları satış döngüsü sayesinde tüketicinin zihninde yer etmelerini sağlayacak dönemsel reklam kampanyaları düzenleme şansları da mevcut, start up niteliğindeki bir e-ticaret sitesinin aradan sıyrılması için, hem kaynaklarını çok doğru bir şekilde kullanabilecek profesyonel bir yönetim ekibine sahip olması hem de mevcut kaynaklardan maksimum fayda elde etmesine olanak tanıyacak bir farklılaşma yöntemine sahip olması gerekiyor.
21 Mayıs 2012 Pazartesi
GİRİŞİMCİLİK = 7/24 İŞÇİLİK
Haftanın 7 günü ve 24 saat boyunca çalışılan bir iş var mıdır dersiniz? Evet vardır, adına da girişimcilik denir.
Bir çoğunuzun hayallerini yıktığımın farkındayım, genel kanı olarak girişimcilik, bir iş kurduğunuz sizin için insanların çalıştığı, sizin de hayatın keyfine vardığınız bir Alis Harikalar Diyarında projesidir. Fakat gerçek hayatta girişimcilik 7 gün ve 24 saat boyunca beyninizin tüm kıvrımlarında yeni iş fikirlerinin, mevcut işlerinizle ilgili farklı açılımların dolandığı, fiziksel olarak çalışmıyor olsanız bile, düşüncelerinizde çalışmaya devam ettiğiniz bir düzendir.
Aslolan, girişimci ruha sahip kişilerin, zevk aldıkları için çalışmakta olduklarıdır, çalışmaktan zevk alınmayacağı ve sadece para kazanmak, zenginlik, lüks için çalışıldığı yönündeki kanıya karşıyım. Şöyle düşünün, gününüzün 8 - 10 saatlik dilimini, iş ortamı içerisinde ve çalışarak geçirmek durumundasınız, bir şekilde çalışmak sizin için eziyet ise, mesai saatinin bitimini bekleyerek günlerinizi geçiriyorsanız, bu durumda çok da akılcı hareket etmediğinizi söyleyebilirim, çünkü hem kendiniz hem de çalışma arkadaşlarınız için hayatı cehenneme çeviriyorsunuz demektir. Tabiki iş ortamlarında sizden kaynaklı olmayan sorunlar, farklı kişiliğe sahip muhatap olmanız gereken bir çok insanın olduğunun farkındayım, her an yapmakta olduğunuz işin, istek ve beklentilerinize, bilgi birikimlerinize uygun olmaması da mümkündür, iş hayatınızın farklı evrelerinde maddi ve manevi olarak sizi tatmin etmeyen kötü süreçlerden de geçebilirsiniz, tüm bunlar çok normaldir, ve herkesin belli bir dönem hayatında bu dönemler yer alacaktır. Fakat bir yolunu bulup çalışmayı, bir iş ortamı içerisinde bulunmayı, üretmeyi ve bir işletmenin parçası olmaktan zevk almayı öğrenebilirseniz, bu durumda hem kendi mutluluk endeksinizi yükseltir hem de çevrenizdekilere bir nebze de olsa mutluluk vermiş olursunuz, doğru olan da budur, çünkü mutluluk bir paylaşım şeklinde yayılmadığında, bireysel mutluluklar uçucudur, ister girişimci olun, isterseniz bir işletmenin bünyesinde yer alan bir profesyonel olun, bu formülü uygulamaya başladığınızda yaşantınızda, hemen yarın olmasa bile, belirli bir süre içerisinde gelişmelere tanık olacağınızı söyleyebilirim.
Bir çoğunuzun hayallerini yıktığımın farkındayım, genel kanı olarak girişimcilik, bir iş kurduğunuz sizin için insanların çalıştığı, sizin de hayatın keyfine vardığınız bir Alis Harikalar Diyarında projesidir. Fakat gerçek hayatta girişimcilik 7 gün ve 24 saat boyunca beyninizin tüm kıvrımlarında yeni iş fikirlerinin, mevcut işlerinizle ilgili farklı açılımların dolandığı, fiziksel olarak çalışmıyor olsanız bile, düşüncelerinizde çalışmaya devam ettiğiniz bir düzendir.
Aslolan, girişimci ruha sahip kişilerin, zevk aldıkları için çalışmakta olduklarıdır, çalışmaktan zevk alınmayacağı ve sadece para kazanmak, zenginlik, lüks için çalışıldığı yönündeki kanıya karşıyım. Şöyle düşünün, gününüzün 8 - 10 saatlik dilimini, iş ortamı içerisinde ve çalışarak geçirmek durumundasınız, bir şekilde çalışmak sizin için eziyet ise, mesai saatinin bitimini bekleyerek günlerinizi geçiriyorsanız, bu durumda çok da akılcı hareket etmediğinizi söyleyebilirim, çünkü hem kendiniz hem de çalışma arkadaşlarınız için hayatı cehenneme çeviriyorsunuz demektir. Tabiki iş ortamlarında sizden kaynaklı olmayan sorunlar, farklı kişiliğe sahip muhatap olmanız gereken bir çok insanın olduğunun farkındayım, her an yapmakta olduğunuz işin, istek ve beklentilerinize, bilgi birikimlerinize uygun olmaması da mümkündür, iş hayatınızın farklı evrelerinde maddi ve manevi olarak sizi tatmin etmeyen kötü süreçlerden de geçebilirsiniz, tüm bunlar çok normaldir, ve herkesin belli bir dönem hayatında bu dönemler yer alacaktır. Fakat bir yolunu bulup çalışmayı, bir iş ortamı içerisinde bulunmayı, üretmeyi ve bir işletmenin parçası olmaktan zevk almayı öğrenebilirseniz, bu durumda hem kendi mutluluk endeksinizi yükseltir hem de çevrenizdekilere bir nebze de olsa mutluluk vermiş olursunuz, doğru olan da budur, çünkü mutluluk bir paylaşım şeklinde yayılmadığında, bireysel mutluluklar uçucudur, ister girişimci olun, isterseniz bir işletmenin bünyesinde yer alan bir profesyonel olun, bu formülü uygulamaya başladığınızda yaşantınızda, hemen yarın olmasa bile, belirli bir süre içerisinde gelişmelere tanık olacağınızı söyleyebilirim.
Konudan çok fazla uzaklaşmadan, size girişimcilikle ilgili bir kötü haber daha vereyim, girişimcilik, okullarda, seminerlerde, girişimcilik eğitim programlarına katılarak ve girişimcilik sertifikaları alınarak öğrenilmez. Yazının ilk paragrafındaki ruh dünyasına sahip olunması gerekir, çevremdeki girişimcilere baktığımda da gördüğüm manzara savunmakta olduğum tezi doğrular nitelikte, hiç birisinin girişimcilikle ilgili yazılar okuyarak, girişimcilik eğitimlerine katılarak başarılı girişimci profilleri çizdiğini görmedim. O nedenle profesyonellik ve girişimcilik ayrımına doğru varılması gerekmektedir. İstihdam yaratmak, ve yaratmış olduğunuz istihdamın hem ülke ekonomisine hem de insanlık yararına oluşturduğu artı değer size bir tatmin duygusu sağlamıyorsa, yani birincil amacınız değer yaratmak değilse, profesyonel hayat daha doğru bir seçim olabilir. Belirtilene yakın, değer yaratma temelli misyonunuz varsa, bu durumda girişimcilik sizin için doğru karardır, er ya da geç, maddi ve manevi mükafatlara ulaşırsınız, bazıları yolculuklarında daha şanslıdırlar ve hedeflerine daha erken ulaşırlar, şans faktörü bazılarına hiç bir zaman uğramaz, fakat gerçek girişimciler şanssızlık hikayelerinin arkasına asla sığınımazlar, gerçek girişimciler, her düşüşten yeni bir ders çıkartarak ayaklarının üzerinde yeniden doğrulurlar ve almış oldukları yaralardan gerekli dersleri çıkartırlar, bu sayede aynı hataları yenilemeyeceklerini bilirler.
15 Mayıs 2012 Salı
Mesaj Bombardımanına Son "simple is the best" Devri Başlıyor!!!
2011'in sonu 2012'nin ilk günlerinden itibaren ProjePark içerisinde yeni bir yaklaşım üzerinde çalışmaktayız, hem ajans işlerimizde hem ürün geliştirme çalışmalarımızda bundan böyle benimseyeceğimiz yaklaşımımızı "simple is the best" olarak adlandırıyoruz.
Basitliğin en iyi yol olduğunu düşünmemiz, bu yaklaşımı benimsememiz ve tüm çözüm ortaklarımızı da bu yola çekmeye çalışmamızın bir dizi nedeni var, en önemlisi, her gün interneti açtığımızda, sosyal ağlar içerisinde, kullandığımız yazılımlarda, ziyaret ettiğimiz websitelerinde karşı karşıya olduğumuz mesaj ve fonksiyonellik kirliliği.
Mesaj kirliliğini zaten hepimiz sıkça yaşadık, her gün e-posta hesaplarımızda, takip ettiğimiz bloglarda ve internet sitelerinde, oynadığımız online oyunlarda üzerimize doğru akın akın gelen mesajlarla karşı karşıyayız.
Fonksiyonellik kirliliğine gelince, aslında bu kavram da mesaj kirliliğine çok yakın bir kavram, kullandığınız yazılımları, teknolojik aletleri, internet sitelerini bir düşünün. Bir çok fonksiyon siz istemeden ekranlarınıza getiriliyor. Aslında genel olarak kullanmakta olduğunuz fonksiyon sayısı tahmin edebileceğinizden çok az, ekranınızda karşı karşıya olduğunuz bir dizi tuştan çoğu size göz zenginliği yaşatmak adına ekranlarınızda, bu mantık her şey dahil tatil köylerindeki açık büfe mantığına çok yakın, ne kadar saçma bir örnek demeyin, tatiliniz boyunca defalarca ziyaret ettiğiniz açık büfe restoranlarda yer alan yemeklerin ne kadarını tüketebiliyorsunuz, restoranlara girdiğinizde karşılaştığınız göz ziyafetinin ne kadarı mide ziyafetine dönüşüyor? Sonuçta midenizin bir kapasitesi var, belli miktar zorlamayla kapasite aşımı yapabilirsiniz, fakat bunun da bir sınırı var, aynı durum beyniniz için de geçerli, size dayatılan mesajların ve fonksiyonların ne kadarı beyninizce kabul görüyor, gün içerisinde size altın tepside sunulan kavram karmaşasıyla dolu pazarlama mesajları beyniniz tarafından günün ilk saatlerinden iribaren red ediliyor. Süzgeçten geçip bizi etkileyenler ise genel olarak en basit ve algılaması kolay olan mesajlar.
Bu yaklaşımı benimseyenlerin kazandıklarını geçmiş dönemlerde de gördük, Google'ı düşünün, ortaya çıktığında,Yahoo ve Altavista pazarı çoktan domine etmiş gibiydiler, hem güçlü arama algoritmalarına sahiptiler hem de sürekli olarak yeni içerik üreterek ziyaretçilerine servis etmekteydiler, bu esnada bembeyaz bir ekran üzerinde bir input box ile kaşılaştık, işleri aramaydı, konsantre oldukları konunun dışına hiç bir zaman çıkmadılar, aslında onlar "simple is the best" kavramıyla bizi ilk tanıştıranlardandı. Yahoo ise panikleyerek zaten karmaşık olan ana erkanını sürekli farklı fonksiyonlarla doldurdu, göze sokulan reklamlar ve mesaj bombardımanıysa diğer büyük hatalarıydı. Sonuç Google servislerini aynı mantıkta ayrıştırdı ve geliştirdi, kendi reklam modeli olan "Adwords"ü kurdu ve insanları bu servise bağımlı hale getirerek, mükemmel bir gelir modeli oluşturdu. Yahoo cephesine gelince, ana platform üzerinde tüm servislerini toplamaya çalıştılar, ve zaten karışık olan yapısal düzenlerini daha karmaşık hale getirdiler, sonuç Yahoo düzenli bir şekilde kan kaybetmeye devam etti, ve halen kan kaybediyor, gelinen noktada 2000 kişinin işine son vermek bile var.
ProjePark'ın yeni mottosu "simple is the best"in doğru yaklaşım olduğunu destekler nitelikte yeni interaktif projeler de hayatımızdaki yerini almaya başladı, son örneği pinterest, basit bir pinboard, sadece 3 ana fonksiyonellik üzerine kurulmuş durumda "repin" / "like" / "comment". Emin olun buna benzer pinboard uygulamaları daha önce yüzlerce kişinin aklına gelmiştir, hatta bunların çoğu hayata da geçmiştir, fakat neden şu an aklınızda yer etmemiş durumdalar, veya neden yok olup gittiler dersiniz, yakalamaları gereken basitlik düzeyini yakalayamamışlardır, tasarım olarak ve fonksiyonellik anlamında ilk giriş yapanları boğmuşlardır da ondan. Boğulan ilk kullanıcılar da gerekli özeni göstermemiş, ve dost meclislerinde bu girişimlerin esamesi okunmamıştır, sonuç; girişimcilerin son çırpınış niteliğindeki google adwords reklamları ve facebook reklamlarıyla ilgi oluşturma çabası, kazanan tabiki kasa yani "simple is the best" diyen Google ve Facebook.
Basitliğin en iyi yol olduğunu düşünmemiz, bu yaklaşımı benimsememiz ve tüm çözüm ortaklarımızı da bu yola çekmeye çalışmamızın bir dizi nedeni var, en önemlisi, her gün interneti açtığımızda, sosyal ağlar içerisinde, kullandığımız yazılımlarda, ziyaret ettiğimiz websitelerinde karşı karşıya olduğumuz mesaj ve fonksiyonellik kirliliği.
Mesaj kirliliğini zaten hepimiz sıkça yaşadık, her gün e-posta hesaplarımızda, takip ettiğimiz bloglarda ve internet sitelerinde, oynadığımız online oyunlarda üzerimize doğru akın akın gelen mesajlarla karşı karşıyayız.
Fonksiyonellik kirliliğine gelince, aslında bu kavram da mesaj kirliliğine çok yakın bir kavram, kullandığınız yazılımları, teknolojik aletleri, internet sitelerini bir düşünün. Bir çok fonksiyon siz istemeden ekranlarınıza getiriliyor. Aslında genel olarak kullanmakta olduğunuz fonksiyon sayısı tahmin edebileceğinizden çok az, ekranınızda karşı karşıya olduğunuz bir dizi tuştan çoğu size göz zenginliği yaşatmak adına ekranlarınızda, bu mantık her şey dahil tatil köylerindeki açık büfe mantığına çok yakın, ne kadar saçma bir örnek demeyin, tatiliniz boyunca defalarca ziyaret ettiğiniz açık büfe restoranlarda yer alan yemeklerin ne kadarını tüketebiliyorsunuz, restoranlara girdiğinizde karşılaştığınız göz ziyafetinin ne kadarı mide ziyafetine dönüşüyor? Sonuçta midenizin bir kapasitesi var, belli miktar zorlamayla kapasite aşımı yapabilirsiniz, fakat bunun da bir sınırı var, aynı durum beyniniz için de geçerli, size dayatılan mesajların ve fonksiyonların ne kadarı beyninizce kabul görüyor, gün içerisinde size altın tepside sunulan kavram karmaşasıyla dolu pazarlama mesajları beyniniz tarafından günün ilk saatlerinden iribaren red ediliyor. Süzgeçten geçip bizi etkileyenler ise genel olarak en basit ve algılaması kolay olan mesajlar.
Bu yaklaşımı benimseyenlerin kazandıklarını geçmiş dönemlerde de gördük, Google'ı düşünün, ortaya çıktığında,Yahoo ve Altavista pazarı çoktan domine etmiş gibiydiler, hem güçlü arama algoritmalarına sahiptiler hem de sürekli olarak yeni içerik üreterek ziyaretçilerine servis etmekteydiler, bu esnada bembeyaz bir ekran üzerinde bir input box ile kaşılaştık, işleri aramaydı, konsantre oldukları konunun dışına hiç bir zaman çıkmadılar, aslında onlar "simple is the best" kavramıyla bizi ilk tanıştıranlardandı. Yahoo ise panikleyerek zaten karmaşık olan ana erkanını sürekli farklı fonksiyonlarla doldurdu, göze sokulan reklamlar ve mesaj bombardımanıysa diğer büyük hatalarıydı. Sonuç Google servislerini aynı mantıkta ayrıştırdı ve geliştirdi, kendi reklam modeli olan "Adwords"ü kurdu ve insanları bu servise bağımlı hale getirerek, mükemmel bir gelir modeli oluşturdu. Yahoo cephesine gelince, ana platform üzerinde tüm servislerini toplamaya çalıştılar, ve zaten karışık olan yapısal düzenlerini daha karmaşık hale getirdiler, sonuç Yahoo düzenli bir şekilde kan kaybetmeye devam etti, ve halen kan kaybediyor, gelinen noktada 2000 kişinin işine son vermek bile var.
ProjePark'ın yeni mottosu "simple is the best"in doğru yaklaşım olduğunu destekler nitelikte yeni interaktif projeler de hayatımızdaki yerini almaya başladı, son örneği pinterest, basit bir pinboard, sadece 3 ana fonksiyonellik üzerine kurulmuş durumda "repin" / "like" / "comment". Emin olun buna benzer pinboard uygulamaları daha önce yüzlerce kişinin aklına gelmiştir, hatta bunların çoğu hayata da geçmiştir, fakat neden şu an aklınızda yer etmemiş durumdalar, veya neden yok olup gittiler dersiniz, yakalamaları gereken basitlik düzeyini yakalayamamışlardır, tasarım olarak ve fonksiyonellik anlamında ilk giriş yapanları boğmuşlardır da ondan. Boğulan ilk kullanıcılar da gerekli özeni göstermemiş, ve dost meclislerinde bu girişimlerin esamesi okunmamıştır, sonuç; girişimcilerin son çırpınış niteliğindeki google adwords reklamları ve facebook reklamlarıyla ilgi oluşturma çabası, kazanan tabiki kasa yani "simple is the best" diyen Google ve Facebook.
9 Mayıs 2012 Çarşamba
E-ticarette Pasta Bu Kadar BÜYÜK MÜ?
Önce bir kaç soru ve iç konuşma seansı...
E-ticaret çılgınlığı ne zaman bizi bu kadar sardı?
E-ticaret işi sadece bir websitesi kurarak yürütülebilir mi?
Doğru yaklaşım hangisi; Kendi platformunu kurmak mı? Yoksa halihazırda işleyen platformlar içerisinde yer almak mı?
Soruları ve iç konuşma seansını uzatmak mümkün, hepsinin kesin olmasa da orta karar cevapları var elbette. Bu cevaplara da sırasıyla geçeriz. Başlıktaki soruya gelince, kısa ve net bir cevabı var, evet pasta çok büyük, iştah kabartıcı, hem bolca çikolata da içeriyor, fakat bu sadece buz dağının görünen kısmı, pastanın dilimleriyse e-ticarete verilen emeğe, bilgi birikimine, ürün çeşitliliğine, ekibin yapısına, özverisine, yeteneklerine ve en önemlisi reklam bütçelerine bağlı olacak şekilde paylaşılıyor.
Online alışverişte tüketicilerin bekledikleri faydaların başında indirim geliyor, bu durumun sebebi fırsat siteleri, özel alışveriş kulüpleri, pazara ilk girenler ve onların klonları tarafından yaratılan internet=ucuzluk kültürü, bu kültür kısa sürede tüketiciler tarafından da benimsenince pazardaki oyuncu sayısı hızla artmaya başladı, tabiki bu oyunculardan çoğu yukarıda bahsi geçen kriterleri sağlayamadıklarından yavaş yavaş elenmeye başladılar.
Pazarda kalanlar ise özellikle yabancı yatırımcılara hisse devirleri yaparak işlerini fonlama yoluna gidiyorlar.
Yazının başındaki soruların cevaplarına gelirsek, e-ticaret aslında 2000lerin hemen başından itibaren amazon.com un uzantılı etkisiyle dört bir yanımızı sarmaya başladı, fakat o dönemlerde hem online alışverişe güvenlik anlamında zayıf bir yaklaşım vardı, hem de kredi kartı kullanım oranları günümüzle kıyaslanınca oldukça düşüktü. Yeni milenyumda bankaların yoğun bir şekilde giriştikleri kredi kartı savaşları ve kredi kartlarına eklenen özellikler (bonus ve mil sistemleri), kredi kartı kullanım oranlarını gün geçtikçe arttırmaya başladı, tüm bu etkenlerin bir araya gelmesiyle 2005 sonrasında e-ticaret ivme kazandı, 2008e gelirken ortaya çıkan kriz ortamı, klasik e-ticaret sitelerinden (hepsiburada.com türevleri) bir bölümünün, finansal yapılarının sağlam olmaması ve nakit akış döngülerini kuramamaları nedeniyle elenmelerine neden oldu, koysepete, e-store, weblebi bu listenin başını çektiler.
İşte tam bu esnada pazarda yeni bir açık ortaya çıktı, kriz ortamında bir çok tedarikçinin elinde stoklar şişiyordu, talep daralması tüm dünyada olduğu gibi ülkemizi de sarmaya başlamıştı, fırsatı iyi gören bir kaç oyuncu vente-privee'nin private shopping mantığını Türkiye'ye taşıyınca, işler bir anda değişmeye başladı. Tüketici talebini bir miktar ertelemişti, tedarikçiyse elindeki stokları eritmek istiyordu ve konsinye olarak üstelik yüksek oranda iskontolu mal vermeye hazırdı, tüketici önce konsepti anlamakta biraz zorlansa da, kısa sürede adapte oldular ve tüketim hareketi kaldığı yerden devam etmeye başladı.
Peki bizim ülkemiz neden özellikle e-ticaret alanında yabancı yatırımcıların ilgisini çekiyor? Veya bir diğer soru neden bizde pazar olduğundan daha geniş görünüyor, aslında nedenini bir süredir hepimiz gözden kaçırdık, bizde kredi kartı taksit seçenekleri, nihai tüketici için diğer ülkelerde eşine az rastlanır bir finansal araç sunuyor, tüketici talebini kısmak yerine, ödemelerini uzun vadeye yayarak tüketim alışkanlıklarını değiştirmiyor, bu da ekonomiyi canlı tutuyor, ve talep daralmasının diğer ülkelerde olduğundan daha düşük seviyelerde seyretmesine olanak tanıyor. Aslında oldukça başarılı bir mantık, fakat finansal bilgisi yeterli olmayan bir tüketici kesiminin ellerinde yüksek limitli kredi kartlarının olması ne kadar doğru, tartışmaya açık bir konu. Bu aşamayı özetlersek eğer, genç nüfusumuzun yüksek olması ve benzeri argümanlar, e-ticareti tabiki etkiler, fakat bu tarz klasik yorumlara kaçmak doğru değildir, asıl konu kredi kartı taksit seçenekleridir, bu gün ortaya bir e-ticaret sitesi çıkartın, mükemmel bir site kurun, en iyi indirimler sizde olsun, tüketiciyle iletişiminiz mükemmel olsun, reklam bütçeniz rakiplerinizden yüksek olsun, fakat kredi kartlarına taksit uygulamayın ve her kredi kartı için tek çekim ile ödeme yapılabileceğini duyurun, ondan sonra da sonuçları izleyin, ister inanın, ister inanmayın reklam bütçeniz 6 ay içerisinde eriyecek, başabaş noktasına ulaşmanız ve karlı yapı kurmanız imkansızlaşacaktır.
Buraya kadar anlatılanlar e-ticaret işinin ne kadar kompleks bir yapıya sahip olduğunun da açıklaması niteliğindeydi, bu sayede ikinci sorunun da yanıtını bulmuş oluyoruz, e-ticaret işine sadece benim de bir online satış sitem olsun yaklaşımıyla girmek doğru değildir, bu işin içerisinde önceden yer almış olan kişi ve kurumların bilgi ve deneyimlerinden faydalanarak doğru projelendirmelerin yapılması gerekmektedir.
Geçtiğimiz 2 yıl içerisinde farklı konsepte sahip bir e-ticaret firmasında ve bir interaktif ajans içerisinde eş zamanlı yöneticilik yapmış bir kişi olarak, masanın her iki tarafında da oturduğumu söylemem mümkün. Bu avantaj bana "kendi e-ticaret platformunu oluşturmak / hazır bir platform içerisinde yer almak" ayrımında da ahkam kesme olanağı tanıyor, yeni bir e-ticaret platformu oluşturmak ve başarılı olmak 3 bacaklı bir masa oluşturmaktan farksız, 3 bacağın bir tanesi teknoloji, görsellik, yayılma gibi konuları çözebilecek interaktif veya dijital bir ajans, diğeri medya kısmını çözebilecek bir medya kuruluşu, bir diğeri ise tedarik işini çözebilecek güçlü bir tedarik firmasıdır, bu 3 bacak sağlam bir şekilde doğru kurguda işe dahil edilebilmişse, tabiki kendi e-ticaret platformunuza sahip olmanız ve geliştirmeniz doğru karardır, diğer senaryolarda yapmanız gereken uzmanlık alanınıza uygun bir dikey portal kurmak, kurmuş olduğunuz dikey portalı hali hazırda işlemekte olan e-ticaret platformları içerisinde yer alarak desteklemektir.
Yazıyı noktalarken, e-ticaret işinin sanıldığının aksine oldukça zorlu bir süreç olduğunu bu alana giriş yapacak olanların, e-ticaret alanında yer almış kişi ve kurumların oluşturdukları know-how'dan faydalanmalarının en doğru başlangıç noktası olduğunu hatırlatmakta fayda var.
E-ticaret çılgınlığı ne zaman bizi bu kadar sardı?
E-ticaret işi sadece bir websitesi kurarak yürütülebilir mi?
Doğru yaklaşım hangisi; Kendi platformunu kurmak mı? Yoksa halihazırda işleyen platformlar içerisinde yer almak mı?

Online alışverişte tüketicilerin bekledikleri faydaların başında indirim geliyor, bu durumun sebebi fırsat siteleri, özel alışveriş kulüpleri, pazara ilk girenler ve onların klonları tarafından yaratılan internet=ucuzluk kültürü, bu kültür kısa sürede tüketiciler tarafından da benimsenince pazardaki oyuncu sayısı hızla artmaya başladı, tabiki bu oyunculardan çoğu yukarıda bahsi geçen kriterleri sağlayamadıklarından yavaş yavaş elenmeye başladılar.
Pazarda kalanlar ise özellikle yabancı yatırımcılara hisse devirleri yaparak işlerini fonlama yoluna gidiyorlar.
Yazının başındaki soruların cevaplarına gelirsek, e-ticaret aslında 2000lerin hemen başından itibaren amazon.com un uzantılı etkisiyle dört bir yanımızı sarmaya başladı, fakat o dönemlerde hem online alışverişe güvenlik anlamında zayıf bir yaklaşım vardı, hem de kredi kartı kullanım oranları günümüzle kıyaslanınca oldukça düşüktü. Yeni milenyumda bankaların yoğun bir şekilde giriştikleri kredi kartı savaşları ve kredi kartlarına eklenen özellikler (bonus ve mil sistemleri), kredi kartı kullanım oranlarını gün geçtikçe arttırmaya başladı, tüm bu etkenlerin bir araya gelmesiyle 2005 sonrasında e-ticaret ivme kazandı, 2008e gelirken ortaya çıkan kriz ortamı, klasik e-ticaret sitelerinden (hepsiburada.com türevleri) bir bölümünün, finansal yapılarının sağlam olmaması ve nakit akış döngülerini kuramamaları nedeniyle elenmelerine neden oldu, koysepete, e-store, weblebi bu listenin başını çektiler.
İşte tam bu esnada pazarda yeni bir açık ortaya çıktı, kriz ortamında bir çok tedarikçinin elinde stoklar şişiyordu, talep daralması tüm dünyada olduğu gibi ülkemizi de sarmaya başlamıştı, fırsatı iyi gören bir kaç oyuncu vente-privee'nin private shopping mantığını Türkiye'ye taşıyınca, işler bir anda değişmeye başladı. Tüketici talebini bir miktar ertelemişti, tedarikçiyse elindeki stokları eritmek istiyordu ve konsinye olarak üstelik yüksek oranda iskontolu mal vermeye hazırdı, tüketici önce konsepti anlamakta biraz zorlansa da, kısa sürede adapte oldular ve tüketim hareketi kaldığı yerden devam etmeye başladı.
Peki bizim ülkemiz neden özellikle e-ticaret alanında yabancı yatırımcıların ilgisini çekiyor? Veya bir diğer soru neden bizde pazar olduğundan daha geniş görünüyor, aslında nedenini bir süredir hepimiz gözden kaçırdık, bizde kredi kartı taksit seçenekleri, nihai tüketici için diğer ülkelerde eşine az rastlanır bir finansal araç sunuyor, tüketici talebini kısmak yerine, ödemelerini uzun vadeye yayarak tüketim alışkanlıklarını değiştirmiyor, bu da ekonomiyi canlı tutuyor, ve talep daralmasının diğer ülkelerde olduğundan daha düşük seviyelerde seyretmesine olanak tanıyor. Aslında oldukça başarılı bir mantık, fakat finansal bilgisi yeterli olmayan bir tüketici kesiminin ellerinde yüksek limitli kredi kartlarının olması ne kadar doğru, tartışmaya açık bir konu. Bu aşamayı özetlersek eğer, genç nüfusumuzun yüksek olması ve benzeri argümanlar, e-ticareti tabiki etkiler, fakat bu tarz klasik yorumlara kaçmak doğru değildir, asıl konu kredi kartı taksit seçenekleridir, bu gün ortaya bir e-ticaret sitesi çıkartın, mükemmel bir site kurun, en iyi indirimler sizde olsun, tüketiciyle iletişiminiz mükemmel olsun, reklam bütçeniz rakiplerinizden yüksek olsun, fakat kredi kartlarına taksit uygulamayın ve her kredi kartı için tek çekim ile ödeme yapılabileceğini duyurun, ondan sonra da sonuçları izleyin, ister inanın, ister inanmayın reklam bütçeniz 6 ay içerisinde eriyecek, başabaş noktasına ulaşmanız ve karlı yapı kurmanız imkansızlaşacaktır.
Buraya kadar anlatılanlar e-ticaret işinin ne kadar kompleks bir yapıya sahip olduğunun da açıklaması niteliğindeydi, bu sayede ikinci sorunun da yanıtını bulmuş oluyoruz, e-ticaret işine sadece benim de bir online satış sitem olsun yaklaşımıyla girmek doğru değildir, bu işin içerisinde önceden yer almış olan kişi ve kurumların bilgi ve deneyimlerinden faydalanarak doğru projelendirmelerin yapılması gerekmektedir.
Geçtiğimiz 2 yıl içerisinde farklı konsepte sahip bir e-ticaret firmasında ve bir interaktif ajans içerisinde eş zamanlı yöneticilik yapmış bir kişi olarak, masanın her iki tarafında da oturduğumu söylemem mümkün. Bu avantaj bana "kendi e-ticaret platformunu oluşturmak / hazır bir platform içerisinde yer almak" ayrımında da ahkam kesme olanağı tanıyor, yeni bir e-ticaret platformu oluşturmak ve başarılı olmak 3 bacaklı bir masa oluşturmaktan farksız, 3 bacağın bir tanesi teknoloji, görsellik, yayılma gibi konuları çözebilecek interaktif veya dijital bir ajans, diğeri medya kısmını çözebilecek bir medya kuruluşu, bir diğeri ise tedarik işini çözebilecek güçlü bir tedarik firmasıdır, bu 3 bacak sağlam bir şekilde doğru kurguda işe dahil edilebilmişse, tabiki kendi e-ticaret platformunuza sahip olmanız ve geliştirmeniz doğru karardır, diğer senaryolarda yapmanız gereken uzmanlık alanınıza uygun bir dikey portal kurmak, kurmuş olduğunuz dikey portalı hali hazırda işlemekte olan e-ticaret platformları içerisinde yer alarak desteklemektir.
Yazıyı noktalarken, e-ticaret işinin sanıldığının aksine oldukça zorlu bir süreç olduğunu bu alana giriş yapacak olanların, e-ticaret alanında yer almış kişi ve kurumların oluşturdukları know-how'dan faydalanmalarının en doğru başlangıç noktası olduğunu hatırlatmakta fayda var.
3 Mayıs 2012 Perşembe
Internette Hala Fırsatlar Var (Internet Fırsatları Asla Bitmez!)
Öncelikle üzerinde durmamız gereken kavram, fırsat kelimesi. Şahsi kanaatim gerçek hayattaki fırsat kavramıyla, internetteki fırsat kavramları arasında farklılıklar olduğu yönünde. Özetlemek gerekirse, internet şeffaf bir sosyal ve ekonomik düzene sahip, internette gizlenmek olmaz, mutlaka iz bırakırsınız, bu sebepledirki, sizin için fırsat olarak gördüğünüz bir durumun, ciddi orandaki bir internet kullanıcısı tarafından da fırsat olarak görülmesi gerekir.
Klasik ticarette yapacağınız bir SWOT analizinde fırsatlar sekmesini doldururken üstü kapalı olarak ilk düşünceniz, kendiniz veya kurumunuz için yakalamış olduğunuz fırsatlardır. Bir Internet projesi geliştiriyorsanız, kendiniz için yaratacağınız rantların ötesinde, internet kullanıcısı için ne tür fırsatlar yaratacağınızı düşünmeniz gerekir.
Fırsat kavramı üzerinde bu kadar fazla durmamın sebebine gelince; bu güne kadar başarılı olmuş tüm internet projelerinde en önemli kriterin içeriğin kullanıcı tarafından yaratılması olduğunu görmekteyiz, yani internet kullanıcısı sunmuş olduğunuz serviste kendisi için bir fırsat yakalarsa sizin için savaşmaya başlar, bu savaşın içerisinde hem içerik geliştirme hem de word of mouth marketing yer alacaktır.
Sonuç olarak internette her şey bulundu, tüm köşe başları tutuldu, artık yeniliğe yer yok gibi hurafelere inanmanıza gerek yok, internet yapısı gereği, tüketim toplumunun hiç bir zaman ölmeyecek yeni oyun alanıdır, bu alanda içeriğin kullanıcı tarafından geliştirildiği ve yayıldığı yenilikçi platformlar her zaman kendilerine yer açacaklardır. Şimdi başlığımıza geri dönersek, internet fırsatları asla bitmez! Yeterki iş geliştirme yaparken, kendinizin değil potansiyel ziyaretçilerinizin istek ve beklentilerini hesaba katın.
Klasik ticarette yapacağınız bir SWOT analizinde fırsatlar sekmesini doldururken üstü kapalı olarak ilk düşünceniz, kendiniz veya kurumunuz için yakalamış olduğunuz fırsatlardır. Bir Internet projesi geliştiriyorsanız, kendiniz için yaratacağınız rantların ötesinde, internet kullanıcısı için ne tür fırsatlar yaratacağınızı düşünmeniz gerekir.
Fırsat kavramı üzerinde bu kadar fazla durmamın sebebine gelince; bu güne kadar başarılı olmuş tüm internet projelerinde en önemli kriterin içeriğin kullanıcı tarafından yaratılması olduğunu görmekteyiz, yani internet kullanıcısı sunmuş olduğunuz serviste kendisi için bir fırsat yakalarsa sizin için savaşmaya başlar, bu savaşın içerisinde hem içerik geliştirme hem de word of mouth marketing yer alacaktır.
Sonuç olarak internette her şey bulundu, tüm köşe başları tutuldu, artık yeniliğe yer yok gibi hurafelere inanmanıza gerek yok, internet yapısı gereği, tüketim toplumunun hiç bir zaman ölmeyecek yeni oyun alanıdır, bu alanda içeriğin kullanıcı tarafından geliştirildiği ve yayıldığı yenilikçi platformlar her zaman kendilerine yer açacaklardır. Şimdi başlığımıza geri dönersek, internet fırsatları asla bitmez! Yeterki iş geliştirme yaparken, kendinizin değil potansiyel ziyaretçilerinizin istek ve beklentilerini hesaba katın.
2 Mayıs 2012 Çarşamba
Internet Projeleri Geliştirirken Yapılan Hatalar ve Balon Başarı Hikayeleri
2000li yılların başında gelişmeye başlayan internet mecrası, 2010 yılına gelinceye kadarki 10 yıllık süre içerisinde önemli gelişmeler gösterdi.
2000'lerin hareketli yapısı, internet bağlantı hızlarındaki sürekli artış ve teknolojik gelişmelerle birlikte dijital dünya göz kamaştırıcı bir ivme kazanmaya başladı, tüm bu gelişmelerin üstüne medya tarafından düzenli aralıklarla pompalanan başarı hikayeleri, bir çok girişimcinin sınırlı kaynaklarını internet mecrasına kaydırmasına, zaman ve para kaybı yaşamalarına neden oldu.
Bu noktada gözden kaçırılan önemli bir nokta vardı. Dijital dünya anlatıldığı gibi sadece fırsatlar barındıran bir mecra değildi, engebeli bir yolda uzun bir yolculuktan ve bir çok uçurumdan ibaret yeni bir dünya düzeniydi.
Dijital dünyanın dışında kalmak artık mümkün olmamasına rağmen, yeterli "know how"a sahip olmadan veya bu yeni dünya düzenine aşkla bağlı olmadan, salt hızlı para kazanma, bir kaç ayda köşeyi dönme rüyalarıyla çıkılan yolculuklar, üstü kısa sürede örtülen ve sosyal medyada pek yer bulamayan başarısız projeleri de beraberinde getirdi.
Internet projeleri oluştururken girişimcilerin yaşadıkları en büyük yanılgı, kaynak planlamasında yapılan hatalar olmuştur, fizibilite çalışmalarının doğru yapılmaması, kaynakların hızlı bir şekilde tükenmesine ve projelerin kendi başabaş noktalarını yakalayabilecek kadar uzun bir süre ayakta kalamamalarına neden olmuştur. Bu durumun ana nedeniyse girişimci optimistliği olarak tanımlayabileceğimiz kavramdan ileri gelmektedir.
Tüm girişimcilerde mutlaka bulunması gereken optimistlik düzeyi eğer olması gereken seviyelerin üzerine çıkmışsa, bu durumda girişimci hazırlamakta olduğu fizibilite çalışmasının giderler sütununda cimri, gelirler sütunundaysa oldukça bonkör davranmaktadır, oysa unutulmaması gereken en önemli nokta bir startup projede giderler kaleminin en az bir yıl boyunca sürekli olarak işleyeceği, buna karşılık gelir modeli tam olarak oturana kadar gelirler sütununun hareketsiz kalacağıdır. Bu durumda hatrı sayılır bir süre fonlama ihtiyacını beraberinde getirir.
Yapılan bir diğer yanlış ise, internet projelerinde tasarımsal zevklerin ve egoların üretim sürecine dahil edilmesidir, görsellik yoruma açık bir konu olduğundan, özellikle proje fonlaması yapan kişi veya kurumların kendi şahsi zevklerini işe karıştırmaları durumunda üretim süreleri uzayacak, bu da yine zaman ve kaynak israfını beraberinde getirecektir.
Girişimciler ve ekipleri projeyi hayata geçirmek üzerinde hummalı bir çalışma sergilerken, yayılma mekanizmasını gözden kaçırmaları veya yayılma mekanizması üzerinde yeterince efor sarfetmemeleriyse asıl ölümcül hatadır. Eğer bir internet projesi, unique bir yapıya sahip değilse, ve mükemmele yakın bir sosyal medya yayılma strateji yoksa, milyon dolarlık reklam bütçelerine ihtiyaç duyacaktır, bu da arkasında büyük grupların olmadığı sınırlı bütçeye sahip startup'lar için bir kaç aylık bir sürede yayın hayatını noktalamak anlamına gelmektedir.
İşin başlangıcında yeterli rekabet analizinin yapılmaması, gelir modeliyle ilgili düşüncelerin ve alternatiflerin geliştirilmemesi, doğru bir ekip kurgusuna sahip olunmamasıysa yapılan diğer hatalardır.
Tüm bu bilgilerden sonra, internet dünyasında başarılı bir iş geliştirmek için yapılması gerekenler aslında çok açıktır, içeriği kullanıcılarınızın geliştireceği, word of mouth ile yayılma potansiyeli olan bir projeniz varsa, en az 1 yıl boyunca projeden maddi bir beklentiniz yoksa, giriş yapacağınız alanda yeterince know how sahibiyseniz, yapmış olduğunuz fizibilite çalışmasına güveniniz tamsa, ve girişimci optimistliğinden kaynaklı yanılgılara düşmediyseniz, başarılı olmamanız için hiç bir neden yok.
Yazının bir bölümü olumsuz argümanlar içerse de, benim şahsi inancım, başarı öykülerinden çok çevremizdeki başarısız proje örneklerini ve hataları incelememizin daha doğru olacağı yönündedir, başarı hikayeleri bize motivasyon sağlasalar bile yol haritamızı çizmemizde faydalanmamız gereken kaynak bizden öncekilerin yaptıkları hatalardır bize aktarılan hatalardan dersler çıkartarak ilerlersek başarılı olma ihtimalimiz yükselecektir.
Bir sonraki yazım daha optimist olacak, çünkü "Internette Hala Fırsatlar Var (Internet Fırsatları Asla Bitmez!)"
2000'lerin hareketli yapısı, internet bağlantı hızlarındaki sürekli artış ve teknolojik gelişmelerle birlikte dijital dünya göz kamaştırıcı bir ivme kazanmaya başladı, tüm bu gelişmelerin üstüne medya tarafından düzenli aralıklarla pompalanan başarı hikayeleri, bir çok girişimcinin sınırlı kaynaklarını internet mecrasına kaydırmasına, zaman ve para kaybı yaşamalarına neden oldu.
Bu noktada gözden kaçırılan önemli bir nokta vardı. Dijital dünya anlatıldığı gibi sadece fırsatlar barındıran bir mecra değildi, engebeli bir yolda uzun bir yolculuktan ve bir çok uçurumdan ibaret yeni bir dünya düzeniydi.
Dijital dünyanın dışında kalmak artık mümkün olmamasına rağmen, yeterli "know how"a sahip olmadan veya bu yeni dünya düzenine aşkla bağlı olmadan, salt hızlı para kazanma, bir kaç ayda köşeyi dönme rüyalarıyla çıkılan yolculuklar, üstü kısa sürede örtülen ve sosyal medyada pek yer bulamayan başarısız projeleri de beraberinde getirdi.
Internet projeleri oluştururken girişimcilerin yaşadıkları en büyük yanılgı, kaynak planlamasında yapılan hatalar olmuştur, fizibilite çalışmalarının doğru yapılmaması, kaynakların hızlı bir şekilde tükenmesine ve projelerin kendi başabaş noktalarını yakalayabilecek kadar uzun bir süre ayakta kalamamalarına neden olmuştur. Bu durumun ana nedeniyse girişimci optimistliği olarak tanımlayabileceğimiz kavramdan ileri gelmektedir.
Tüm girişimcilerde mutlaka bulunması gereken optimistlik düzeyi eğer olması gereken seviyelerin üzerine çıkmışsa, bu durumda girişimci hazırlamakta olduğu fizibilite çalışmasının giderler sütununda cimri, gelirler sütunundaysa oldukça bonkör davranmaktadır, oysa unutulmaması gereken en önemli nokta bir startup projede giderler kaleminin en az bir yıl boyunca sürekli olarak işleyeceği, buna karşılık gelir modeli tam olarak oturana kadar gelirler sütununun hareketsiz kalacağıdır. Bu durumda hatrı sayılır bir süre fonlama ihtiyacını beraberinde getirir.
Yapılan bir diğer yanlış ise, internet projelerinde tasarımsal zevklerin ve egoların üretim sürecine dahil edilmesidir, görsellik yoruma açık bir konu olduğundan, özellikle proje fonlaması yapan kişi veya kurumların kendi şahsi zevklerini işe karıştırmaları durumunda üretim süreleri uzayacak, bu da yine zaman ve kaynak israfını beraberinde getirecektir.
Girişimciler ve ekipleri projeyi hayata geçirmek üzerinde hummalı bir çalışma sergilerken, yayılma mekanizmasını gözden kaçırmaları veya yayılma mekanizması üzerinde yeterince efor sarfetmemeleriyse asıl ölümcül hatadır. Eğer bir internet projesi, unique bir yapıya sahip değilse, ve mükemmele yakın bir sosyal medya yayılma strateji yoksa, milyon dolarlık reklam bütçelerine ihtiyaç duyacaktır, bu da arkasında büyük grupların olmadığı sınırlı bütçeye sahip startup'lar için bir kaç aylık bir sürede yayın hayatını noktalamak anlamına gelmektedir.
İşin başlangıcında yeterli rekabet analizinin yapılmaması, gelir modeliyle ilgili düşüncelerin ve alternatiflerin geliştirilmemesi, doğru bir ekip kurgusuna sahip olunmamasıysa yapılan diğer hatalardır.
Tüm bu bilgilerden sonra, internet dünyasında başarılı bir iş geliştirmek için yapılması gerekenler aslında çok açıktır, içeriği kullanıcılarınızın geliştireceği, word of mouth ile yayılma potansiyeli olan bir projeniz varsa, en az 1 yıl boyunca projeden maddi bir beklentiniz yoksa, giriş yapacağınız alanda yeterince know how sahibiyseniz, yapmış olduğunuz fizibilite çalışmasına güveniniz tamsa, ve girişimci optimistliğinden kaynaklı yanılgılara düşmediyseniz, başarılı olmamanız için hiç bir neden yok.
Yazının bir bölümü olumsuz argümanlar içerse de, benim şahsi inancım, başarı öykülerinden çok çevremizdeki başarısız proje örneklerini ve hataları incelememizin daha doğru olacağı yönündedir, başarı hikayeleri bize motivasyon sağlasalar bile yol haritamızı çizmemizde faydalanmamız gereken kaynak bizden öncekilerin yaptıkları hatalardır bize aktarılan hatalardan dersler çıkartarak ilerlersek başarılı olma ihtimalimiz yükselecektir.
Bir sonraki yazım daha optimist olacak, çünkü "Internette Hala Fırsatlar Var (Internet Fırsatları Asla Bitmez!)"
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)